SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 5149 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ حَدَّثَنَا النَّهَّاسُ بْنُ قَهْمٍ قَالَ حَدَّثَنِي شَدَّادٌ أَبُو عَمَّارٍ عَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ الْأَشْجَعِيِّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَا وَامْرَأَةٌ سَفْعَاءُ الْخَدَّيْنِ كَهَاتَيْنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَأَوْمَأَ يَزِيدُ بِالْوُسْطَى وَالسَّبَّابَةِ امْرَأَةٌ آمَتْ مِنْ زَوْجِهَا ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ حَبَسَتْ نَفْسَهَا عَلَى يَتَامَاهَا حَتَّى بَانُوا أَوْ مَاتُوا

 

Avf b. Malik el-Eşcaî'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Asil ve güzel olduğu halde kocasından dul kalıp da yetim çocukları için (onlar ev bark sahibi olup kendisinden) ayrılıncaya kadar yahutta (onlar) ölünceye kadar, kendini (kocaya varmaktan) alıkoyan (ve bu hususta karşılaştığı sıkıntılar sebebiyle) yanakları kararan kadınla ben kıyamet gününde (biribirimize yakınlıkta) şu ikisi gibiyiz."

 

(Ravi) Yezid, (bu hadisi rivayet ederken Hz. Nebi'in bu hadisi söylerken yaptığı hareketi aynen göstermek için) orta parmağıyla şehadet parmağına işaret etti.

 

 

İzah:

Sa'fâ: rengin değişip kararması veya bozarmasıdır.

 

Hadis-i şerifte bu kelimeyle, kasd edilen dul kalıp da yetim çocuklarını düşünerek evlenmeyi bile terk edip onları yetiştir­mek için her türlü sıkıntıyı çeken ve bu sıkıntılar neticesinde de tazeliği­ni ve güzelliğini kaybeden kadındır. Hadis-i şerif, yetim çocukları koru­yup gözetmenin onları İslam terbiyesi üzere yetiştirmek üzere gösterilen çabaların ve bu hususta çekilen sıkıntıların mükafatının büyüklüğüne, ye­tim çocukların yetişmesi hususuna bütün bu bir gençliğini feda eden ye­tim annelerin cennetteki makamlarının yüksekliğine bir delildir.

 

Bu mevzuda gelen hadislerden bazıları şu mealdedir:

 

1. "Cennetin kapısını ilk açan ben olacağım, bununla birlikte bir kadının (cennetin kapısını açmak üzere) beni geçmeye çalıştığını gö­rünce:

 

Ne oluyor sen kimsin? diye soracağım. O da:

 

Dünyadayken yetim kalan çocuklarımın başını bekleyen bir kadınım" diye cevap verecek.

 

2. Uz. Yâkub (a.s.)'a:

 

"Gözünü kör eden, belini büken nedir?" dediler. Hz. Yakub:

 

 Gözümü kör eden Yusuf'a ağlamam, belimi büken ise kardeşi Bün-yamin'e olan üzüntümdür" dedi. Bu sırada Yakub (a.s.)'a Cebrail geldi ve:

 

Allah'ı (kullara) şikayet mi ediyorsun, dedi. Yakub aleyhisselam da:

 

Ben sadece' gam ve kederimi Allah'a arz ediyorum, dedi. Cebrail (a.s.):

 

Söylediğin şeyi Allah senden iyi bilir, dedi. Sonra Cebrail geçip git­ti. Yakub (a.s) evine girdi ve:

 

Ya Rabbü... Yaşlı ihtiyara merhamet etmez misin? Gözümü görmez ettin, belimi büktün, reyhan çiçeği, kokulu iki oğlumu bana geri ver de onları bir defacık koklayayım, sonra bana ne istersen yap dedi, arkasından Cebrail geldi ve:

 

Ey Yakub! Allah sana selam ediyor ve buyuruyor ki: Müjdeler olsun, onlar ölü bile olsalardı, gözlerin aydın olsun diye onları diriltirdim. Ey Yakub, biliyor musun, gözünü neden görmez ettim ve belini niçin bük­tüm. Yusuf'a kardeşleri neden o yaptıkları işi reva gördüler? Yakub (a.s.):

 

Hayır, dedi. Cenab-ı Hak da (ona) şöyle buyurdu:

 

Sana oruçlu, karnı aç fakir bir yetim gelmişti, ailenle bir koyun kesip yediniz ve ona yedirmediniz, ben yarattıklarımın arasında yetim ve fakir­leri sevdiğim gibi hiçbir şey sevmedim. Bir yemek hazırla ve fakirleri da­vet et."

 

Enes dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle devam etti. Bundan sonra her ak­şam Yakub (a.s.) adına bir kişi:

 

Oruçlu olan varsa Yakub'un yemeğine buyursun diye çağırır, sabah olunca da:

 

Oruca niyet etmeyen Yakub'un yemeğine buyursun, diye bağırırdı.